Yazar : Prof. Dr. Muzaffer Çetingüç
Yayınlanma tarihi : 22 Temmuz 2024
https://www.airkule.com/yazar/HAVACILIKTA-SEHIR-EFSANELERI/2829/
Prof. Dr. Muzaffer Çetingüç, bu hafta köşesini kızı Dr. Dt. Ayşegül Çetingüç’ün “Havacılıkta Şehir Efsaneleri” yazısına ayırdı…
Şehir efsanesi (urban legend), doğruluğu şüphe götüren modern çağın folklorik hikâyelerine verilen addır. Çoğu zaman gerçek olaylardan daha hızlı yayılır ve inanılır. “Lozan Antlaşması’nın süresi 2023’te dolacakmış… Che Guevara öldürüldüğünde çantasından Nutuk çıkmış”… gibi söylentiler bunun örnekleridir. Modern toplumda internet araçları sayesinde şehir efsaneleri daha hızlı yayılmakta ve böylece ironik biçimde ‘geçerlilik ve tutarlılık’ (!?) kazanmaktadır. Bunun gibi yalan-yanlış bilgileri çürütmeyi görev sayan internet siteleri vardır (www.snopes.com; www.teyid.org).
Havacılık sektörü de şehir efsanelerinden payına düşeni almıştır; ışık küreleri, telsizdeki tuhaf sesler, Bermuda Şeytan Üçgeni, vs…
Havacılığa dair kimi kaygı, kimi merak yaratan bazı şehir efsanelerine göz atalım:
* Çarpışma Pozisyonu Komploları: BRACE pozisyonu, uçak yolcularının yere veya suya sert çarpma anında bel-boyun omurlarının kırılmasını ve kafa travmalarını azaltma amacıyla geliştirilmiştir. Ancak, çarpma öncesi vücudu dizlerin üstüne yatırma ve ellerle başı koruma pozisyonunun ‘daha hızlı ve kesin bir ölüm sağlayacağı’ söylentileri çıkmıştır. Paranoyakça üretilen senaryoya göre, ‘havayolu şirketlerinin ölüm için ödediği tazminatın, yaralanma için ödediğinden daha az olduğu’ (yani Brace pozisyonunun, daha az tazminat ödemek amacıyla ölümleri arttırmak için önerildiği) söylemleri akıl dışı bir komplo teorisidir. Benzer bir inanış emniyet kemeri için de vardır. Gerçekte, uçağın denize veya karaya sert iniş durumlarında bu pozisyon hayat kurtarıcıdır.
* Telefonunuzu Açık Tutmak Uçağın Düşmesine Sebep Olur: Geçmişte cep telefonlarının beyin kanseri yaptığıyla ilgili şayialar yaygındı; bunun gündemden düşmüş olması, kitleler halinde beyin kanseri ve ölüm olgularının görülmeyişiyle ilgili olsa gerektir. Cep telefonu gibi küçük boyutlu bir cihazın yaydığı elektromanyetik alanının uçağın navigasyon sistemlerini bozarak kazaya sebep olduğuna dair herhangi bir kanıt olmadığı NASA ve FAA tarafından da açıklanmıştır. Ama bu konuda yaratılan dezenformasyon, yıllardır yüksek kaygılı yolcuların paniklerine ve hatta telefon kullanan yolcularla kavgalarına neden olmaktadır. İniş ve kalkış esnasında telefonların kapatılması talimatı verilmesinin amacı, kabin ekibinin anonslarına dikkat çekilmesi ya da acil bir durumda yolcuların süratle harekete geçebilmesidir. Ayrıca yolcuların kullandığı laptop ve tabletlerin türbulans ya da acil iniş durumlarında ortalıkta uçarak yaralanmalara sebep olma ihtimali de vardır. (Biz de uçakta cep telefonuna karşı durmaktayız, ama gerçekçi nedenlerle).
* Uçak Tuvaletine Yapışıp Kalabilirsiniz: Klozette otururken sifonu çeken bazı yolcuların vakum nedeniyle klozete yapıştığı, uçak indikten sonra teknisyenler tarafından kurtarıldığı gibi haberler yayınlanır. Gerçekte, klozetin ön bölümünde bulunan açıklık ve insan kalça anatomisi, böyle bir duruma fiziksel olarak imkân vermez.
* Uçaklar Havada Tuvalet Atıklarını Boşaltır: Atık tanklarının havada boşaltılmasına yasal olarak izin verilmemesi bir yana, uçuşta yüksek irtifada boşaltım yapılması teknik olarak da mümkün değildir. Ancak bazen septik tankta olabilen sızıntılar yüzünden (tuvalet sistemine dezenfeksiyon, koku giderici ve çözünme hızlandırıcı olarak katılan kimyasalın rengi sebebiyle) havadan mavi buz parçalarının yağdığı olaylar bildirilmiştir. Rutin uygulama, tuvaletlerdeki sıvı ve katı atıkların bir tankta toplanması; uçağın inişi sonrası özel araçlara tahliye edilmesidir.?
* Kimyasal Püskürtme (Chemtrail) Kuramı: Yüksekten uçan uçakların gökyüzünde uzun süre bıraktıkları izlerin, kasten püskürtülen kimyasal veya biyolojik maddeler olduğuna ilişkin bir komplo teorisidir. Psikolojik manipulasyon, nüfus kontrolü, hava durumunun değiştirilmesi gibi sebeplerle bu maddenin kullanıldığı iddialarına inananlar olur… Gerçekte, 8–16 kilometre yükseklikten püskürtülecek her türlü kimyasal madde dağılarak yüzlerce kilometreye yayılır; hedefe yönlendirilmesi mümkün değildir. Gerçekte bu izler, yüksekten uçan uçakların egzoz gazındaki su buharının donmasıyla oluşan çizgi biçimli bulutlardır (contrail).
* Uçak Yemeklerinin Tadı Kötüdür: Uçak motorlarının sürekli yüksek sesinin (ASMR: Autonomous Sensory Meridian Response) endorfin salgılatarak rahatlama, uyku, uyuşukluk ve hoş bir karıncalanma (pareztezi) hissi yarattığı ileri sürülmektedir. ASMR’nin tatlı ve ekşi yiyeceklere duyarlılığı %30 oranında azalttığı, lezzet algısını değiştirdiği; kabindeki düşük basınç ve düşük nem oranının da koku ve tad reseptörlerini zayıflattığı gösterilmiştir. Yemeklerin plastik paketlerle önce soğutulup sonra konveksiyon fırınlarında ısıtılması da tadı olumsuz etkileyebilir.
* Uçuş Sırasında Uçağın Kapıları İçeriden Açılabilir ve Herkes Dışarı Fırlar: Yüksek irtifalarda dış basıncın düşük, iç basıncın fazla olması nedeniyle kapılara dışa doğru itilme kuvveti biner. Bu itici gücü yenecek şekilde kapıyı içeriden açmak mümkün olmaz. Ancak alçak irtifalarda iç basınçla dış basınç görece eşitlendiğinden, kilitleri açılırsa kapı da açılabilir. Kabin yan ve tavan parçalarıyla pencerelerin kopması, kargo kapağının arıza yüzünden açılması gibi nedenlerle gelişen kabin patlaması olmadığı sürece (yüksek irtifada) bir yolcunun uçağın kapılarını açarak herkesin dışarı çekilmesine sebep olması mümkün değildir.
* Oksijen Maskeleri Kafayı Buldurur: 30-35 bir feet’te ani kabin basıncı kaybı ya da kabin patlaması (rapid decompression) durumunda, tüm kabinden ve akciğerlerden oksijenin emilmesi 10-15 saniye sürer ve 40 saniye içinde bilinç kaybı olur. Oksijen maskeleri kabin basıncı düştüğünde nefes alabilmeyi sağlar. Panik halinde hızlı ve derin soluyarak fazladan oksijen alınsa bile hemoglobinlerin oksijen taşıma kapasitesi sınırlı olduğundan ‘kafayı bulmak’ olası değildir. Ama ‘Hiperventilasyon Sendromu belirtileri (sık ve derin nefes alma, baş dönmesi, uyuşma, çarpıntı, göz kararması) çıkabilir.
* Uçakta Daha Çabuk Sarhoş Olunur: Uçakta alkol alanların kan alkol düzeylerinin yerdekilerden daha yüksek olmadığı gösterilmiştir. Uçuş stresi ya da seyahat rahatlığı ile gereğinden fazla ve hızlı alkol alınması; kullanılan kaygı giderici ve uyku ilaçları… ayrıca kabindeki oksijen seviyesinin normalden biraz düşük olması (mild hypoxia), kişiye kendisini olduğundan daha sarhoş hissettirebilir.
* Artık Uçakları Pilotlar Değil Otopilotlar Uçuruyor: Kokpitte pilotların uyuklama, hastalanma ve hatta ölüm olasılıkları dikkate alınarak, uçak otopilot modunda iken bile en az 1 pilot uçuşu kontrol eder. Taksi, kalkış, iniş yapmak ve uçağın duruma göre en iyi performansı ayarlamak pilotların işidir. Otopilot, gelişmiş bir navigasyon ve otomasyon sistemi gibi görev görür, yön ve durum girdileri sağlar, kritik ikazlar verir, otomatik düzeltmeler yapar… Ama gene de kokpitte daima uçağı kontrol eden ve kararlar veren kişi pilottur.
* Uçaklarda Gizli Koridorlar ve Saklanma Alanları Vardır: Bu ancak filmlerde görülen bir durumdur. ‘Uçuş Planı’ filmi, bu iddiayı destekleyen sahnelerle doludur. Yolcuların göremediği ve giremediği tek alanlar kokpit ve uçuş ekiplerinin uyuma bölmeleridir.
* Uçaklarda 13 Numaralı Koltuk Sırası Yoktur: 13 sayısı pek çok Batı ülkesinde uğursuz sayılırken, Meksika kültüründe uğurlu sayıdır. Asya ülkelerinde 4 ve 14, İtalya ve Brezilya’da ise 17 uğursuz kabul edilir. Hong Kong Airlines ve China Eastern 4 ve 14; Lufthansa ve Alitalia 17, United Airlines, Alaska, Ryanair, Alitalia, Lufthansa, Iberia, Qatar, Emirates, Cathay Pacific, Hong Kong, Thai ve Singapore Airlines 13 numaralı sırayı bazı uçuşlarında atlamaktadır. Burada esas şaşırtıcı olan şey, teknolojik ve ekonomik yönden devasa organizasyonlar olan havacılık sektörünün batıl inançlara saygı (!) göstererek (ya da problem çıkaranları rahatlatmak amacıyla) düzenlemeler yapmasıdır. Ama British Airways uçaklarında 13 numaralı sıralar vardır ve yolcuların bu koltuklarda oturmaya isteksiz davranmadıkları açıklanmıştır. Türkiye’de bazı uçaklarda 13 sırası koltuklar atlanmış, bazılarında ise mevcuttur.
* Havayolları Güvenlik Testleri İçin Canlı Tavuklar Kullanır: Uçaklara kuş çarpması nedenli olay ve kazalar bağlamında yapılan Ar-Ge çalışmalarında ‘Tavuk topu’ ile uçağın kuyruğuna, motoruna, kokpit camına ve kanadına 2-3 kg arasında canlı tavuklar fırlatılarak testler yapıldığı iddia edilir. İşin aslı, bu testlerde marketlerde satılan paketli tavuklar ve plastik kuşlar kullanıldığıdır.
* Her Uçuşta Gizli Bir Güvenlik Görevlisi (Air Marshal) Bulunur: ABD’de 1 günlük domestik uçuş sayısı bile 45 bin’dir. Uçaklara tahsis edilebilecek bu sayıda güvenlik görevlisi olmadığı gibi işin ekonomik boyutu da büyük külfet yaratacağından uygulanabilir değildir. Ancak bazı uçuşlarda kokpit ve uçağı korumak amacıyla güvenlik görevlisi bulunur. Türkiye’de de sivil görünümlü hava polisi uygulaması 2020 yılında yasallaşmıştır.
* Kargo Alanlarında Taşınan Evcil Hayvanlar Ölür: Evcil hayvanlar, kabin basıncı, havalandırması ve ısısı ayarlanmış bölmelerde taşınır. Ancak nadiren aktarmalar sırasında havalandırma kapatıldığında ölümler olabilmektedir. Dolayısıyla eğer küçük evcil hayvanınızla seyahat etmeniz gerekiyorsa, direkt uçuşları tercih etmeniz veya onları kabine alma başvurusu yapmanız önerilir.
* Bermuda Şeytan Üçgeni Üzerindeki Uçuşlar Tehlikelidir: Karayip Denizi’nin kuzeyinde kaybolan gemi ve uçaklar yüzünden kötü şöhret kazanmış olan bu bölge uçuşa yasaklı değildir ve her gün üzerinden yüzlerce uçak geçmektedir. 1800-1965 yılları arasında bu bölgede kaybolan 12 uçak ve 10 gemi yüzünden gizemli söylentiler çıkmış; ancak sebebinin fırtınalar, Gulf Stream’den çıkan sıcak su buharları ve deniz dibinden gelen metan gazı olduğu anlaşılmıştır. Özellikle metan gazı, havayı incelterek jet motorunun yeterli oksijen almasını, pervaneli uçakların da yoğunluğu azalmış olan havada tutunmasını azaltıcı etki yapar…
* Pilotlarda Kanser Daha Sık Görülür: Kokpitlerde elektromanyetik dalgalar, ozon gazı, ultraviyole ışınları ve kozmik radyasyonun uçuş ekiplerinde kanserojen etki yaptığı söylenir. Özellikle kozmik radyasyonun kanser nedenlerinden biri olduğu ve bu riski %0,4 oranında arttırdığı kabul edilmektedir. Bu çok küçük bir risk artışıdır. Epidemiyolojik çalışmalar, pilotlarda, kabin memurlarında ve sık uçan yolcularda kanser ve buna bağlı ölüm olgularında artışı işaret etmemektedir. Genellikle başka nedenlerle ortaya çıkan kanser olgularının uçuşla bağdaştırılması gibi yanlış yorumlamalar yapılmaktadır.
* Uçağın Arka Tarafında Oturmak Daha Güvenlidir: 1980-2015 yılları arasında meydana gelen kazalarda arka koltuklardaki ölüm oranı %32, ön koltuklarda %38, ortada %39 olarak bulunmuştur. Bir diğer retrospektif çalışmada 35 yıllık veri taraması sonucunda %28 oranı ile en düşük ölüm oranının üçlü koltuklarda ortada oturanlarda olduğu görülmüştür. Hayatta kalma şansınız nerede oturduğunuzdan çok meydana gelen olayın tipiyle ve biraz da alın yazınızla ilgilidir.
* Uçak Pencerelerindeki Minik Deliklerin Gizemi: “Bleed Hole” denen bu minik delikler, akrilikten üretilmiş 3 katlı pencere panelleri arasındaki basıncı eşitler ve böylece basınç değişikliklerinde meydana gelen gerilimi azaltır; buğulanmayı önler.
* Japonya’ya Atom Bombası Atan Pilot Delirmiş: Amerikalı pilotlar P. Tibbets’in 6 Ağustos 1945 günü Hiroşima’ya ve 3 gün sonra da C. Sweeney’in Nagasaki’ye attıkları atom bombaları ile 200 binden fazla insan feci biçimde öldü. Bombalar, Japon askeri unsurlarının değil, savunmasız sivil halkın üstüne atılmıştı. Tibbets’in bu üzüntüyle sonradan intihar ettiği gibi hikâyeler yayınlanmış ise de tümüyle yalandı. Aksine, atom bombaları sayesinde “Japonya’nın teslim olduğunu, 2’nci Dünya Savaşının bittiğini; savaş sürseydi daha çok insanın öleceğini; bu yüzden de yaptıklarının ahlâken doğru olduğunu ve pişmanlık duymadığını” söylemişti. Bu barışa katkı söylemi, suça kılıf bulma çabası ve demagojiden başka bir şey değildi…
En güvenli ulaşım şekli olmasına karşın, tonlarca ağırlıkta bir araçla uçmak, hala insanoğlunun anlamakta zorlandığı ve hayrete düştüğü bir deneyimdir. Havacılıkla ilgili şehir efsanelerini saçma söylenceler olmaktan öte kolektif bilinçaltının ürünleri, yani insanların ortak korku ve kaygılarını anlamak için önemli bir kaynak olarak görmek öğretici olabilir.
UZAYDA ŞEHİR EFSANELERİ
* Uzay Kalemi: Söylentiye göre NASA uzayda, yerçekimsiz, soğuk ve sıcak ortamlarda, hatta su altında bile yazan bir tükenmez kalem geliştirmek için 12 milyon dolar harcamış; 10 yılda imal edilen kalemi Sovyetler’e gösterdiklerinde, “Biz kurşun kalem kullanıyoruz” cevabını almışlardı. Ancak NASA, kurşun kalemin, ucu kırılabildiği ve yer çekimsiz ortamda cihazlarını arasına sıkışıp arızalara neden olabilme ihtimali ve grafit malzemenin yanıcı olması sebebiyle bunu tercih etmedi. Bir kalem üreticisi olan Paul Fisher, basınçlı bir mürekkep kartuşu olan, yerçekimsiz ortamda, su altında ve -50 +400 Fahrenheit ısılarda bile yazabilen kalemler üretti.
* Özel Kıyafet Olmazsa Uzayda Vücudumuz Patlar: Uzay boşluğunda koruyucu giysiler olmazsa vücut dokularındaki oksijen ve sıvılar genleşeceği için bir miktar şişme olur, ancak deri yeterince elastik olduğundan vücut patlamaz. Düşük basınç yüzünden kan ve diğer vücut sıvıları 36.5 derecelik vücut sıcaklığında bile saniyeler içinde kaynama derecesine ulaşır. Akciğerlerdeki emboli ve bu kaynama sebebiyle ani ölüm gerçekleşir.
* HAARP Teknolojisi İle Uzaydan Dünyada Depremler Tetiklenebilir: Aslı olmayan bu iddia, yüksek frekanslı elektronik dalgaların tektonik hareketler yaratacağı savına dayanmaktadır. Gerçek olmadığı, ABD’nin psikolojik savaş aracı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bunun bir versiyonu da ‘Thor Projesi’dir. Yörüngedeki uydulardan 8-10 metre uzunlukta titanyum veya tungsten çubukların Dünyaya mızrak gibi gönderilmesi, yerin kilometrelerce altına saplanan çubukların patlamasıyla deprem gerçekleşmesi lâfları…(bu da sivil havacılıkla ilgisi olmayan bir şehir efsanesi, yani bu yazının konusu dışında kalıyor)
* Uzayda Sesler Duyulur: Uzayda hava olmadığından insan kulağının duyabileceği bir ses de yoktur. Buna karşılık pek çok astronot tarafından rapor edilmiş olan bu fenomenin psikofizyolojik mekanizmalarla ilintili olduğu düşünülmektedir. Apollo 10 mürettebatı G. Cernan, J.Young, T.Stafford ve Apollo 11’den M.Collins müzikal bir ıslık sesi duyduklarını (İki farklı ay aracındaki VHF radyoların dalga girişim sesi olduğu ortaya çıkmıştır) iddia etmişlerdir. Duyusal yoksunluğun yüksek düzeyde yaşandığı uzay gibi ortamlarda işitsel ve görsel halüsinasyonlara sık rastlanır. Uzayda ezan sesi duyulduğuna dair söylentiler ise şehir efsanesinden de öte, uydurma (asparagas) haberlerdir.
Alienler, UFO’lar, Uzaylıların Dünyada koloniler kurduğu, bazı insanları alıp götürdüğü…
Bazı iddialar da vardır ki tamamen uydurma ya da yanlış değildir. Tablaların mikrop yuvası olması, uçaktaki içme suyunun kontamine olabilmesi, tuvalet kapılarının dışarıdan da açılabildiği ya da kilitlenebildiği, gece uçuşlarında ışıkların kısılmasının sebebinin uyumak için değil acil bir durumda dışarıdaki karanlığa gözlerin daha kolay alışabilmesi için olduğu, American Airlines’ın yemeklerden bir tek zeytini eksilterek 40.000 dolar kâr ettiği doğrudur. Doğuya uçuşların, Dünya’nın dönme yönü sebebiyle troposfer seviyesinde jet stream denen ve hızı sıklıkla 60-100 knot arasındaki rüzgârlardan da faydalanarak daha hızlı olduğu, bazı uçakların bir motor dursa bile tek motorla 5 saat kadar uçabildiği de iç rahatlatan ve kanıta dayalı bilgilerdir.
Son Yorumlar